Vasiyetnamenin Tenkisi Davası-Örnek Yargıtay Kararı

T.C YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2019/ 664
Karar: 2020 / 477
Karar Tarihi: 22.01.2020

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen vasiyetnamenin iptali ve tenkis davasının reddine verilen hüküm hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davacılar vekili istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

YARGITAY KARARI

Davacı dava dilekçesinde, muris …’ın … 3. Noterliği’nin 21/02/2003 tarih 1266 yevmiye nolu vasiyetnamesi ile babasından kendisine intikal eden tüm taşınmazlarını kızı olan …’nin eşi davalı …’ye vasiyet ettiğini, işlemi yaptığı sırada murisin 81 yaşında olduğunu, bu yaştaki bir insanın yapmış olduğu işlemin hukuki değerini kavrama gücünün zayıfladığını, ayrıca murisin alzheimer rahatsızlığı nedeniyle vefat ettiğini belirterek öncelikle murisin akli dengesinin yerinde olmaması nedeniyle … 3. Noterliği’nin 21/02/2003 tarih 1266 yevmiye nolu vasiyetnamesinin iptaline karar verilmesini, aksi takdirde davacıların mahfuz hissesinin tespit edilerek vasiyetnamenin tenkisini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davanın tamamen haksız ve mesnetsiz nedenlerle açıldığını, muris …’ın vasiyeti ile davalıların saklı paylarının zedelenmiş olmadığı murisin de gerek kendi adına, gerekse eşi …..dan intikal etmiş pek çok taşınmazının mevcut olduğu kaldı ki davanın yasal süresi içinde de açılmadığını, murisin vasiyetname düzenlenmesi sırasında hiçbir sağlık sorunun olmadığını, murisin tam teşekküllü hastaneden uzman raporu aldığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, muris ….ın akit tarihi olan 21/02/2003 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun Adli Tıp Kurumunun 28/02/2018 tarihli raporu ile belirtildiği anlaşılmakla, vasiyetnamenin iptali gerektiren bir sebep bulunmadığından davacıların vasiyetnamenin iptaline ilişkin isteminin reddi ile tenkis istemi yönünden ise yapılan hesaplamalar sonucunda davacıların terekeden saklı payından daha fazlasını aldığı, saklı payına el atılmadığı gerekçesi ile tenkis isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından süresi içinde istinaf edilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacılar vekilinin vasiyetnamenin iptaline ilişkin temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davacılar vekilinin vasiyetnamenin tenkisine ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Tenkis davası, TMK’nun 560-562 maddelerinde düzenlenen, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen gerek ölüme bağlı ve gerekse sağlararası kazandırmalarının kural olarak saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar tarafından mirasbırakanın tasarruf edebileceği sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu davalardandır. Bu yönüyle bakıldığında tenkis davası Miras Hukukuna özgü bir iptal davası olarak kabul edilmelidir. (G.Antalya, Miras Hukuku, İstanbul, 2003, s.305). Tenkis, açıkladığımız sebeplerle saklı payın yaptırımıdır (H.Hatemi, Miras Hukuku, İstanbul, 2004, s.23).

Tenkis, saklı pay tamamlanıncaya kadar, önce ölüme bağlı tasarruflardan, bu yetmezse, en yeni tarihlisinden en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlararası kazandırmalardan yapılır (TMK.md.570).

Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi için, kazandırma konusu tereke ile kazandırma dışı terekenin tümü ile bilinmesi gerekir. Bunun için tereke ile ilgili bütün kayıt ve belgeler dosyaya getirtilmelidir. Murisin temlik dışı taşınmazların tapu kayıtları ve diğer belgeleri mahkemece re’sen tespit edilir (Yargıtay 2.HD.23.06.2005, 8487-9834)

Mirasbırakanın saklı payı zedeleyip zedelemediği “net tereke” üzerinden hesaplanır. Net tereke ise, terekenin aktifinden terekenin pasifin indirilmesi ile bulunur. Terekenin aktifi; mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı ile denkleştirmeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Terekenin aktifini, temlik edilenler ile temlik dışı bırakılan mal varlığı değerleri oluşturmaktadır. Temlik edilen ve temlik dışı olan taşınmazların değeri mirasbırakanın ölüm tarihindeki bedelleri esas alınarak hesaplanır.

Saklı paya elatmanın doğru olarak belirlenmesi için temlik konusu olmayan, mirasbırakana ait her türlü mal varlığı değerinin saptanması gerekir. Bunun için taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapılması zorunludur(Yargıtay, 2.HD,15.11.2001, 14464-15834).

Terekenin pasifini TMK’nın 507/2.maddesinde açıklandığı gibi, mirasbırakanın borçları, cenaze giderleri, terekenin mühürlenmesi ve yazım giderleri, mirasbırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kimselerin üç aylık geçim giderleri oluşturmaktadır. Terekenin pasifleri hesaptan indirilir.

Net tereke bu şekilde tespit edildikten sonra davacıların net tereke üzerinden miras payı bulunur ve daha sonra saklı payları belirlenir. Ölüme bağlı tasarruflar (vasiyetnameler) mutlak tenkisine tabi tasarruflardır.

Bu durumda davanın TMK’nun 565.maddesi gereğince tenkis hükümlerine göre incelenmesi gerekir. Tenkiste, tasarrufa konu malın paylaşımı yönünden araştırma yapmak için sabit tenkis oranı belirlenmelidir.

Sabit tenkis oranı, 11.11.1994 gün ve 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile “tasarrufun tümünün değeri ile davalılara yapılan fazla teberru arasında kurulan orandır”. Sabit tenkis oranı ile el atılan saklı payın, tasarrufun değerine oranı ile bunun her davalıya yapılan tasarruf tutarları yönünden ayrı ayrı belirlenmesi gerekir.

İkinci olarak, temlike konu malın kıymetine noksan gelmeden bölünmezliğinin mümkün olup olmadığı saptanır.

Tasarrufa konu mal, sabit tenkis oranında bölünebilir ise bu kısımların bağımsız bölüm olarak taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Eğer, tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıkar ise bu defa MK. madde 564’de öngörülen tercih hakkı gündeme gelecektir.

Davalıya MK. 564.maddesi uyarınca seçimlik hakkı mahkemece kullandırılır. Seçimlik hakkının kullandırılması davalı duruşmada hazır ise, mal seçip para ödemeyi mi, yoksa mal verip almayı mı tercih ettiği mahkemece sorulmak suretiyle, davalı duruşmada değil ise kendisine bu konuda meşruhatlı davetiye çıkartılmak suretiyle yapılır.

Daha sonra ise yine mahkemece usulen bilirkişi iştirakı ile ikinci kez yapılacak bir keşif ile seçim hakkının kullanıldığı tarih itibariyle murisin davalıya temlik ettiği malın değeri saptanır.

En son olarak da seçimlik hakkının kullanıldığı tarih itibariyle murisin davalıya temlik ettiği malın değeri, önceki bulunan sabit tenkis oranının paydasına bölünerek elde edilen rakam, her bir davacı bakımından mahfuz hisseye tecavüz teşkil eden miktar dikkate alınmak suretiyle (başka bir deyişle, sabit tenkis oranının payı ile) nihayet her bir davacı bakımından tenkis hesabı yapılır.

Somut olayda, Mahkemece yargılama sırasında bilirkişi incelemesi yaptırılmış, hukukçu bilirkişinin hazırladığı raporlarda, davacıların yapılan hesaplama neticesinde terekeden saklı payından daha fazla miktar alabildiği, saklı payına el atılmadığı belirtilmiş akabinde davacılar vekili hükme esas alınan ek rapora gerekçelerini de göstermek suretiyle itiraz etmiş, ancak mahkemece, itirazlar karşılanmadan hüküm tesis edilmiştir. Çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda, bilirkişi raporuna karşı itirazları değerlendirmek de uzman bilirkişilerin görevidir.

Her ne kadar mahkemece, ek bilirkişi raporuna itibar edilmek suretiyle hüküm tesisi yoluna gidilmiş ise de, hükme esas alınan raporda tereke mevcudu hatalı olarak belirlenmiş olmakla birlikte davacılar vekilinin itirazları da karşılanmamıştır. Mirasbırakan adına olan tereke mevcudunun mirasbırakanın ölüm tarihi itibariyle değerinin tesbiti; gerek sabit tenkis oranının hesaplanması, gerekse ihlal edilen mahfuz hissenin belirlenmesi için zorunludur.

Bu durum karşısında mahkemece; dosyanın konusunda uzman bilirkişiye tevdiyle davacılar vekilinin ek rapora itirazlarını karşılar şekilde taraf ve Yargıtay denetimine açık rapor alınması ve ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz rapora göre yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenle 6100 sayılı HMK’nun 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının davacı taraf yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22.01.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir